Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaPortalAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Binnur Kaya ile Yapılan Röportajlar

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
st_tubi
yönetim yardımcısı
yönetim yardımcısı
st_tubi


Mesaj Sayısı : 33
Yaş : 34
Nerden : uzaklardan bir yerden....
Kayıt tarihi : 23/02/08

Binnur Kaya ile Yapılan Röportajlar Empty
MesajKonu: Binnur Kaya ile Yapılan Röportajlar   Binnur Kaya ile Yapılan Röportajlar I_icon_minitimeC.tesi Şub. 23, 2008 11:44 pm

Binnur Kaya ile yapılan röportajları burada bulabilirsiniz
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
st_tubi
yönetim yardımcısı
yönetim yardımcısı
st_tubi


Mesaj Sayısı : 33
Yaş : 34
Nerden : uzaklardan bir yerden....
Kayıt tarihi : 23/02/08

Binnur Kaya ile Yapılan Röportajlar Empty
MesajKonu: Geri: Binnur Kaya ile Yapılan Röportajlar   Binnur Kaya ile Yapılan Röportajlar I_icon_minitimeC.tesi Şub. 23, 2008 11:51 pm

]"Çekimler sırasında bir ay Ayvalık'taydık Her gece Cunda'da çilingir sofrası kurduk"

Binnur Kaya ile Yapılan Röportajlar Adszip6

Sibel ARNA
Çağan Irmak'ın yeni filmi ‘Babam ve Oğlum' vizyonda. Film sessiz, sakin ve derinden ilerliyor. İnsanlar birbirine fısıltıyla söylemeye başladı filmin çok güzel olduğunu. Filmin üç oyuncusuyla Şerif Sezer, Binnur Kaya ve Yetkin Dikinciler'le Ahırkapı'daki Giritli'de buluştuk. Sohbet öylesine sıcaktı ki, sık sık yüksek sesle şükrettiler. Babam ve Oğlum filminde oynadıkları için ve birbirlerini buldukları için. Ben de içimden üçünü tanıdığım için ve Türkiye'de Çağan Irmak gibi bir yönetmen olduğu için şükrettim.

İkisini de aynı gün yaptım. Filmi aynı gün izledim, onlarla aynı gün buluştum. 16.30 matinesine Çemberlitaş Sineması'ndan bilet aldım ve oyuncularla saat 19.00'da Ahırkapı'da buluşmak için randevulaştım.

İçeri girdiğimde sofra mezelerle donatılmış, rakılar kadehlere akmıştı. Saçı başı dağılmış, makyajı akmış, gözleri ağlamaktan pancarlaşmış beni karşılarında görünce biraz telaşlandılar. Başıma bir şey gelip gelmediğini sordular. Gelmişti. Dünyanın en güzel şeyi benim başıma gelmişti. Ağlamak mutlu etmişti. Üstelik film hiç bitmemişti. İki lokma yiyip, iki yudum içtikten sonra ancak kendime gelebildim ve filme nasıl dahil olduklarını sorarak konuya girdim.

EVİN EN ÇATLAĞINI ŞERİF SEZER OYNUYOR

Anlatmaya Binnur Kaya başladı:

‘Çağan'la daha önce Baba Evi dizisinde birlikte çalışmıştım. Tanıyorduk birbirimizi. Bir gün Yabancı Damat'ın setindeyken aradı. Saf amca Sadık'ın karısı Hanife rolünü teklif etti. Benim hemen içim aktı. Tabii tabii dedim. Senaryoyu okuduktan sonra çok etkilendim. Ama hemen aramadım Çağan'ı. Hevesli genç gibi gözükmeyeyim diye kendimi bir süre demlemeye aldım. Ve buluştuk. Ve mutluyduk.'

Şerif Sezer Çağan Irmak'a çok yakın bir oyuncu olduğu için, senaryoyu daha yazılış aşamasından beri takip ediyormuş. Ama bir baba-oğul hikayesi olduğu için bu senaryodan kendine bir rol çıkmayacağını düşünüyormuş. Sonra bir gün Çağan Irmak gelip, ‘Bir ev dolusu çatlak kadın yazdım' demiş. İşte o an Şerif Sezer'in kafasında bir ışık yanmış: ‘Acaba o kadınlardan biri ben olabilir miyim?'

Senaryo tamamlandığında Çağan Irmak iki öneriyle çıkagelmiş: ‘Sütanneyi mi yoksa Gülbeyaz teyzeyi mi oynamak istersin?' ‘Okumayı bitirir bitirmez, Çağan Irmak'a Gülbeyaz diye mesaj attım. Evin en çatlak kadınını seçtim.

Karakterlerin birçoğu gibi Gülbeyaz teyze de gerçekte var olan bir kişilik. Adı Ayla'ymış ve Çağan'ın çocukluğunda Seferihisar'daki herkes ona Artist Ayla dermiş. Köyün yarısıyla tapu meselesi yüzünden mahkemelikmiş.'

Yetkin Dikinciler filmde Fikret Kuşkan'ın saf kardeşini oynuyor. Bu rol onun bugüne kadar canlandırdığı hiçbir karaktere benzemiyor. Dikinciler, Çağan Irmak'la nasıl buluştuğunu şöyle anlatıyor:

‘Türkiye'nin en çok tiyatro izleyen yönetmeni belki de Çağan. Ben şehir tiyatroları oyuncusuyum. İki yıl Antalya, dört yıl Diyarbakır şehir tiyatrolarında oynadım. Piyasadan beni tanımasına imkan yok. Sahnede görmüş olmalı. Bugüne kadar oynadığım hiçbir oyunda, bu filmdeki karakterin ipuçlarını vermedim. O, bende bunu gördü. Ben de kendimi ona emanet ettim. İyi ki de ettim. Çünkü bu filmde rol almamak günah olurdu.'

SEFERİHİSAR HALKI IRMAK'IN AKRABASI

Babam ve Oğlum'un çekimlerine 24 Temmuz'da başlamışlar. Çağan Irmak ilk kez 24 Temmuz'da motor demiş. Ayvalık ve Seferihisar'da gerçekleşen çekimler tam bir ay sürmüş. On gün de İstanbul'da çalışmışlar, film tamamlanmış.

Seferihisar Çağan Irmak'ın memleketi. Anne ve babası hálá orada yaşıyor. Irmak, sokak sahnelerinin tamamını orada çekmiş. Filmdeki bakkal çocukluğunda gazoz içtiği bakkal, kahve babasının yıllardır gittiği kahve. Yollara toprak döktürmüş, gereken yerleri boyatmış. Binnur Kaya izlenimlerini şöyle aktarıyor:
SERKESİN AKRABASI BİZİM ÇAĞAYAN

‘Kasabalı Çağan Irmak'a o kadar saygılı ve sevgili davrandı ki. Bunun bir formülü yok işte. Milyarlar saçsanız yapamazsınız. Çağan iki sokak ötedeki komşularını bile akrabası olarak görüyordu. Bizim burada ahbap yoktur, herkes akrabadır dedi bize.' Şerif Sezer ekliyor: ‘O Seferihisar'la bağlarını hiç koparmadı ki. Fırsat bulunca soluğu hep orada aldı. Kimse ona Çağan Bey falan demez orda. Çağayan derler, bizim Çağayan!'

BİNNUR KAYA

Tekir rakı; rakı tekir

Binnur Kaya'nın rakı içebilmesi için tek bir şartın yerine gelmesi gerekiyor. O da tekirler tavada kızartılacak. Nedenini şöyle anlatıyor: ‘Beşiktaş'ta ‘Turgut'un Yeri' diye bir meyhane var. Ben ilk rakımı orda içtim, yanında da tekir yedim. Ve bu işi öyle belledim. Tekir rakı; rakı tekir. Şimdi ikisi bir araya gelmeden rakı içmiyorum. İç diyenlere de tekir-rakı ruhuna sadakatsizlik yapamayacağımı söylüyorum.' Ama Kaya içkiye karşı fazla dayanıklı değil ve bunu genetik olduğunu düşünüyor: ‘Benim babam eski gazeteci. Onun da bünyesi içkiyi kabul etmezdi. İş çıkışı arkadaşlarıyla gittiği barda ayıp olmasın diye bir kadeh viski içer, onu da yutamadığı için ağzının kenarından sızdırmak suretiyle gömleğine dökerdi.'

ŞERİF SEZER

Araba yoksa iki kadeh rakı var

Şerif Sezer'in rakıyla arası hiç fena değil. Araba kullanma derdi olmadığı zaman iki kadeh içtiğini söylüyor. Ama Kadıköy yakasında oturduğu için arabasından vazgeçmiyor. Bu durum da filmdeki kız kardeşi Hümeyra'yı kızdırıyormuş. Şu arabanı almadan gel, rahat rahat içelim, diyormuş.

YETKİN DİKİNCİLER

Güneş batınca hava rakı kokardı

Yetkin Dikinciler rakıyı içkilerin şahı diye tanımlıyor. Gece kulübü, bar dışındaki ortamlarda sürekli rakı içiyormuş. ‘Tuhaf durmasa barda da rakı içeceğim ama olmuyor. Rakı ve meze ikilisine kolay kolay hayır demem. Akşam olunca bazen burnuma rakı kokusu geliyor. Eğer o gün çok içmemem gerekiyorsa yemek öncesi aperatif olarak bir kadeh içiyorum, o bana yetiyor.' Çoğu erkek gibi o da rakı içmeyi babasından öğrenmiş: ‘Ben anason kokusuyla büyüdüm. Akşam yemeklerinde rakı içmek normaldi bizim evde. Yasaklanan ya da ayıplanan bir şey olmadığı için de ben de normal bir rakı içicisi oldum. Bu işi adabıyla yapmayı biliyorum.'

ANNE VE BABAYI ANLAMAK

Her ne kadar filmin adı Babam ve Oğlum olsa da, filmde büyük bir ailenin tüm bireyleriyle ilgili çok şey anlatılıyor. Hal böyle olunca sohbet dönüp dolaşıp kendi ailelerimize geldi. 19 yaşında, dünyalar güzeli bir kız annesi olan Şerif Sezer konuya şöyle girdi: ‘Kızım Deniz, benim de bir zamanlar 19 yaşında olduğumu unutuyor. Zannediyor ki ben dünyaya anne olarak geldim. Birkaç yıl sonra düzelecek.'

Binnur Kaya ekliyor: ‘Birkaç yıl sonra sizi anlayacak. Size gençliğinizle ilgili daha çok soru soracak. Hatta sizi annesi olarak değil de Şerif adında bir kadın olarak tanımaya çalışacak. Ben yaptım. Bir-iki yıl önce bu insanlar benim annem babam olmanın dışında kimler acaba diye düşünüp, inceledim. Ve onları bir kez daha sevdim. İşte o zaman bir aile olmamız tesadüf değil gibi hissettim. On yıldır anne ve babamdan ayrıyım. Onlar Ankara'da, ben İstanbul'dayım. Sürekli aklımdalar. Çok fazla taksiye bindiğimde bile annemi düşünüyorum. Aklımda bir soru beliriyor: Acaba annem hayatı boyunca kaç kez taksiye binmiştir?'

Bu soruyu Yetkin Dikinciler cevaplıyor: ‘Çok az, belki de hiç. Benim babam geçen sene Taksim Sahnesi'nde oynadığım bir oyunu izlemeye geldi. Topkapı'da oturuyorlar. Çıkışta taksiye bindirmek istedim, itiraz etti. Birlikte otobüs durağına yürüdük. Bizim evin oraya direkt giden hattı bekledik. Bindi, gitti. Hangimizin bunu yapmaya sabrı var. Soğuk, gece, geç deriz ve hemen sarılara el ederiz.'

Dikinciler'in benim babamla ilişkim kötü ya da kötüydü deyip bu filmi izlemekten kaçınanlara mesajı var: ‘Bu film ayağınıza kadar gelmiş bir fırsattır. Birçok şeyle hesaplaşabilirsiniz.' Çağan Irmak şöyle diyor: ‘Bu film izleyicisine ‘Ben bir babamı arayayım' dedirtebilirse... Bu bile benim için çok şeydir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
st_tubi
yönetim yardımcısı
yönetim yardımcısı
st_tubi


Mesaj Sayısı : 33
Yaş : 34
Nerden : uzaklardan bir yerden....
Kayıt tarihi : 23/02/08

Binnur Kaya ile Yapılan Röportajlar Empty
MesajKonu: Geri: Binnur Kaya ile Yapılan Röportajlar   Binnur Kaya ile Yapılan Röportajlar I_icon_minitimeC.tesi Şub. 23, 2008 11:54 pm

röportajın devamı


"BABAM VE OĞLUM"UN SEVİMLİ GELİNİ BİNNUR KAYA SORUYOR:
"Ne yapıyorum da komik oluyorum?"

Ödül zengini 'Babam ve Oğlum' filmindeki komik gelin rolüyle büyük beğeni toplayan Binnur Kaya: "Hayat bana çok acımasız geliyor. Komedi bu acıyı hafifletmek için işe yarıyor"

Çocukluk yıllarında İlhan İrem ve Sakıp Sabancı taklitleri yaparak yakınlarını güldüren Binnur Kaya, şimdilerde canlandırdığı karakterlerle kariyerinin zirvesine yükseldi. Eli ayağına birbirine dolaşan, saf ve her durumda güleryüzlü tavırlarıyla sempati toplayan genç oyuncu; kişilik yapısını, hedeflerini ve hayattan beklentilerini Hülya Dergisi'nin yeni sayısına anlattı:

TİYATRO EĞİTİMİ...
-Önce sizi tanısak..
"1995'te Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü'nü bitirip İstanbul'a geldim. Televizyondaki iş işim 'Hülya Avşar Show'du. Ondan önce tiyatro yapmıştım, sonra diziler başladı. BKM ekibiyle 'Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü' ve 'Bana Bir Şeyhler Oluyor' oyunlarında rol aldım. Ardından Tunç Başaran'la 'Kaçıklık Diploması' ile 'Abuzer Kadayıf', Ömer Vargı'yla 'İnşaat' ve 'Çağan Irmak'la Babam ve Oğlum' geldi."

'YAN FLÜT ÇALACAKTIM'
- Küçüklük hayaliniz miydi oyunculuk?
"Okul bittikten sonra 3 yıl Bodrum'da animatörlük yaptım. Aslında oyunculukla hiç alakam yoktu. Ortaokulda yan flüt çalmak istiyordum. Liseye doğru ise okyanus bilimci olmaya karar verdim. Bir gün bir komşumuz bana 'tiyatroyu düşünsene' demişti. Her şey ondan sonra gelişti. Lisedeyken bir gün gazete ilanında amatör tiyatroya sınavla oyuncu alınacağı yazıyordu. Herkes Shakespeare'yle hazırlanmış, bense Shekaspeare'nin kim olduğunu bile bilmiyordum. Kendi yazdığım bir oyunla üzerimde lise formam, sırtımda çantamla gittim sınava. Durum hoşuma gitti, devam etmek istedim."

'EGOLARIMI KIRIYORUM'
- Saühnede odlmak nasıl bir duygu?
"Şu anda hiçbir idealim yok. Okurken bir ideal uğruna yaşadığını zannediyorsun ama hayatta her şey bir bütün. Biz de bir bütünün parçasıyız diye düşünüyorum şimdi. Yarın ne olacağını bilmediğimize göre idealler manasız oluyor. Egolarımı kırmaya çalışıyorum. Sahnede olup, kendimi göstermek mi; yoksa sahne üzerinde egomu sıfırlayıp hep beraber bir şeyler paylaşmak mı? Seyirci bizi alkışlarken ben de onları alkışlamak istiyorum, saatlerce oturup seyrettikleri için.
Hayat bana çok acımasız geliyor. Komedi belki bu acıyı biraz daha hafifletmek için işe yarıyor. Benim işlerimin iyi gitmesi, üşümüyor ve tok olmam, o günü iyi geçirmem için yeterli değil."

'İSTANBUL'LA BULUŞTUM'
- Her zaman komik miydiniz?
"Okul yıllarında yakınlarım komik biri olduğumu düşünürdü. İnsanlar içinde bulundukları birçok durumda komik görünüyor. Ben bunu dile getirince komik olarak algılanıyorum. Aslında komik olmak için yapmıyorum. Ne yapıyorum da komik oluyor, anlamış değilim. Deniz tutkusu yüzünden İstanbul'a geldim. Başka bir yere de gidebilirdim ama buluşalım istedim İstanbul'la. Gece gündüz açık denizlerde olmak, sonumuzu bilmeden gitmek isterdim."

'HAYAT İÇİNDEKİ BAŞROL'
- Televizyon mu, tiyatro mu?

"Ben keşfedilmeye inanmam. Kim kimi keşfediyor? Bunu küstahlık olarak söylemiyorum. İyi bir şey yapıyorsam bu görülüyordur. Yaptığım işlerden yana çok şanslıyım. Arkamda hep iyi bir ekip oldu. Şu anda seyredilen işlerin içinde olduğum için adım geçiyor. Bitince ne olur bilmiyorum. Şöhret sevdasına kapılmış değilim.
'Tiyatro okudum, tiyatrodan başka bir şey yapmam' diyordum. Sert bir düşünceymiş. Hatta televizyona çıktığım için üzüldüğüm zamanlar oldu. Aslında bu hayat içindeki başrolün senin olduğunu zannetmekle ilgili bir şey. Merkezden kendini biraz alman gerekiyor."

'KARAKTERLER BENZİYOR'
- Rolledreki karakterleri mi yaratıyorsunuz?

"Canlandırdığım karakterlerin birçok yönüyle birbirine benzediği söyleniyor. Evet biraz öyle. Bir de ben o karakteri canlandırırken bu malzemeyi kullanıyorum. Bu ses, bu vücut! O yüzden verdiğim tepkilerde ister istemez benzerlikler oluyor. Farklı rollerin de elimden geldiğince üstesinden gelmeye çalışıyorum. Çeşit güzeldir. İdealim olmadığı için paniğe kapılmıyorum. Unutulmak önemli değil, yarın başka bir iş de yapabilirim. Evimdeki eşyalar dahil, her şeyden vazgeçebilirim. Bu çok büyük bir özgürlük. Bana güven veriyor."

"İnadım bir eşeği sollar"

Öncelikle "Komik kadın çirkindir, bu yüzden de kadınlar komik olmayı istemez" diye bir genelleme var ama ben buna inanmıyorum. İnsanlar botoksla, ameliyatla hayatlarını bile gizliyor. Aslında yaşadığın her şey yüzünde! Ne kadar değerli o kırışıklıklar, gözaltı morlukları.
Benim de güzellik kaygılarım oluyor tabii ki. Ama kendi adıma da yanlış buluyorum. Yenik düştüğüm durumun farkındayım en azından. Güzellik sadece fiziksel değildir, tanıdıkça güzelleşir insan. O yüzden takılmıyorum çok güzellik konusuna.
n Eşeklere taş çıkartacak bir inadım var. İnat uğruna her şeyi mahvedebilirim. Şu an onunla cebelleşiyorum. Ama kabullenmeyi öğrendim. Bu beraberinde teslim olmayı da getiriyor, sabırsızlığıma panzehir oluyor.

Oynamaktan sıkılmıyor

Binnur Kaya, oyunculukla tesadüfen, İstanbul'la deniz tutkusu sayesinde tanışmış. Her şeyden çabucak sıkılıyor, ama oyunculuk için "Hayatta istikrarlı olduğum tek şey" diyor. Şimdi bu çabasını "Babam ve Oğlum" filminde sürdürüyor.

Onu pek çok diziden hatırlayabilirsiniz: Çarli, Kaynanalar, Baba Evi, Dış Kapının Mandalları, Yabancı Damat. Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?, Bana Bir Şeyhler Oluyor gibi tiyatro oyunlarında da izlemiş olabilirsiniz... Binnur Kaya'yı herhalükârda canlandırdığı komik, bilmiş, delidolu ya da saf karakterlerle tanıyoruz. Kaya şimdi de "Babam ve Oğlum" filmindeki rolüyle güldürüyor. Benzer rolleri oynamaktan memnun değil, ama bu, komediyi sevmediği anlamına gelmiyor. Komik kadının çirkin, kilolu ve bakımsız algılanmasına, yani kalıplara karşı çıkıyor. Bu tavrı, oyunculuk için de geçerli. "Oyunculuk yapabileceğim bütün alanlarda varım" diyor.

-Tanıdık ama hakkında pek de bir şey bilmediğimiz birisiniz. Kimdir Binnur Kaya?
Evet, ama bu benim hoşuma gidiyor. Çünkü diğer türlüsü, yani iş dışında tanınmak, beni rahatsız ediyor. İnsanların nasıl şaşırdığımı, utandığımı mesleğimden dolayı bilmesi, mahremimi açığa vurmak gibi geliyor.

-O zaman hem böyle düşünüp hem de oyunculuk yapmak zor olsa gerek...
Zor olduğunu bilseniz de oynarken bunu düşünmüyorsunuz. Dikkatini pek toplayabilen biri değilimdir, çabuk sıkılırım, algım dağınıktır ama hayatta sürekli yapabildiğim, istikrarlı olduğum tek şey oyunculuk.


DENİZ YÜZÜNDEN...


-Peki, nasıl düştü aklınıza oyunculuk?
Derin bir açıklaması yok aslında. Hani, "Çocukluğumdan beri oyunculuğa hevesliydim, aynanın karşısında rol yapardım" derler ya, pek öyle olduğunu söyleyemeyeceğim. Lise yıllarında komşumuz Gülay Teyze, "Tiyatroyu düşünmelisin" demişti. Birkaç yıl üst üste sınavlara girdim ve sonra Bilkent Üniversitesi'nde tiyatro okudum. Oysa lise bittiğinde Ankara'da doğmuş büyümüş biri olarak okyanusbilimi okumak istiyordum...

- Ankara'dan İstanbul'a gelişiniz...
Yine deniz yüzünden... Tiyatro yapayım, televizyonda çalışayım diye değil. Nâzım Hikmet, Orhan Veli şiirleriyle tanıştığım yıllarda, ranzamın tavanında asılı deniz resimlerine bakar, "Denizi olmayan şehirde yaşanmaz" derdim. Ankara'da animasyon yaptığım grupla, barlarda şov yapmak için İstanbul'a geldik. Gerisi kendiliğinden geldi...

-"Babam ve Oğlum" ekibine nasıl dahil oldunuz?
Çağan Irmak'la daha önceden tanışıyorduk, beni Hanife rolü için düşündüğünü söylediğinde, filme zaten duygusal olarak dahil olmuştum. Hemen coşan bir tip değilimdir, ama bu film beni daha çekilmeden heyecanlandırdı.

-Film, 80 dönemini anlatmasının yanı sıra farklı kuşaktan insanları içine alan bir aile filmi aynı zamanda. Set ortamına da yansıdı mı bu durum?
Evet. Sette herkes beraber çalışmaktan, birbirleri için çaba harcamaktan çok zevk aldı. Çok iyi bir kan uyuşması vardı. Bunu yakalamamızı sağlayanen başta Çağan Irmak'tı. Filmin samimiyetle ve inançla yapıldığı için de bu başarıyı yakaladığını düşünüyorum.

-12 Eylül, size ne anlatıyor?
O dönemde acı çekmiş, tahribat görmüş ve hâlâ tahribatın izlerini taşıyan birçok insan var. 12 Eylül'ü bütün ağırlığıyla yaşayanların yanında bana çok da söz düşmez elbette. Ama biz de sonrasında tedirgin edici bir ortamda, bir sürü tembihle büyütüldük. Bugün bir üniversite öğrencisi "En sevdiğim ressam Kenan Evren" diyebiliyorsa, bu bile tek başına gençlerin üzerinde nasıl bir etki bıraktığını göstermeye yeter. 1972 doğumluyum. Darbe olduğunda ilkokula gidiyordum. Mesela 1 Mayıs mitinglerinden kanlı gömleklerle dönen insanlar hatırlıyorum. Bir de annemlerin "Okulda sağcı mısın, solcu musun diye sorarlarsa ******çüyüm de" dediğini...

GÜLMEK VE AĞLAMAK...


- Sizi hep komik, saf kadın rollerinde görüyoruz. Bu, "Babam ve Oğlum"da canlandırdığınız karakter için de geçerli... Bu durum sizi rahatsız ediyor mu?
Evet. Tek bir şeyi oynayabilirmişim gibi yaklaşılmasına elbette üzülüyorum. Düşünsenize; bir sürü renk varken, size sadece sarı olmanızı söylüyorlar. Ama bu, Hülya Avşar Show'la başladı ve benim dışımda gelişti. Bir de nedense çoğumuz oyunculuğun dram olduğunu sanıyoruz, öyle öğretiliyor. Bir kalıp var, o kalıba uygun davranırsanız oyuncu olduğunuzu zannediyorsunuz.

- Komik bir karakteri canlandırmanın zorlukları neler?
Gülmek de, ağlamak gibi yoğun bir duygu, ama nedense ağlatmak maharet gibi algılanıyor. Oysa komedide güldürmeye, komik olmaya çalışan durumuna düşebilirsiniz. Bu da çok bıçak sırtı bir nokta.

-Sizce neden "kadın komedyen" olmak tercih edilmez?
Çünkü komik kadın; çirkin, kilolu ve bakımsızdır. Oyunculuk, egoya dayalı bir iş. Bu yüzden pek çok insan kaşımdı, gözümdü diyerek dudağını, burnunu, dişlerini yaptırıyor. Komik kadın, bunlardan mahrum olan kişi gibi algılanıyor ve sadece komik olması yeterli geliyor. Ama ben buna bayılıyorum, çünkü çok gerçek.

HAYAT VE KLİŞELER

- Televizyonla nasıl tanıştınız?
Hülya Avşar Show'la. Hem televizyondaki ilk işim olması hem de Hülya Avşar'la çalışmak açısından benim için çok öğreticiydi.

- Neler öğrendiniz?
Başlangıçta tiyatro bölümünden mezun olmuş biri olarak, orada olduğum için üzülüyordum. Ama daha sonra böyle düşündüğüm için kendimden utandım. Çünkü okulda da, hayatta da bize öğretilen pek çok klişe var. Mesela bazı isimleri "iyi oyuncu" adı altında kutsallaştırıyoruz. Ama neyin ulvileştirildiğine, neye samimi denildiğine bakınca yanılabiliyorsunuz da. Bu yüzden bence, nerede olursanız olun, yaptığınız işe verdiğiniz değer önemli.

Televizyon, sinema, tiyatro... Bu alanlara bir öncelik sırası vermiyor musunuz?
Hiçbirini diğerinden ayırmıyorum. Mesela pek bilinmez ama, sinemada "Kaçıklık Diploması", "Abuzer Kadayıf", "İnşaat" filmlerinde de oynadım. Rollerin küçük ya da büyük olması da pek fark etmiyor benim için. Televizyon da bir kitle iletişim aracı olarak önemli bir role sahip. Bence orada da içinde bulunduğumuz kötü şartlara rağmen, elimizden gelenin en iyisini yapmamız gerekiyor.

- Oyunculuğa dair idealleriniz yok mu?
Hiçbir idealim yok. Etrafımda iyi şartlarda olmayan bir sürü insan varken, ideallerim de olamaz. En fazla, mahcup ve muhtaç olmamak, sevdiklerimi onurlandırarak yaşamak gibi bir dileğim olabilir.
__________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
fast_live
bin
bin
fast_live


Mesaj Sayısı : 16
Nerden : istanbul
Kayıt tarihi : 21/04/08

Binnur Kaya ile Yapılan Röportajlar Empty
MesajKonu: Geri: Binnur Kaya ile Yapılan Röportajlar   Binnur Kaya ile Yapılan Röportajlar I_icon_minitimePtsi Nis. 28, 2008 3:32 pm

Binnur Kaya: En çok mutluyken şükrederim

Doğal komikliği, şen kahkahaları ve ilginç mimikleriyle izleyiciye şapka çıkartan oyuncu Binnur Kaya, rol aldığı film ve dizilerde olduğu gibi gerçek hayatta da kelimenin tam anlamıyla çılgın biri. Okyanus bilimci olmak isteyecek kadar denizi çok seven Kaya, Ankara’dan İstanbul’a sırf denizi görmek için gelmiş. Yabancı Damat dizisinde üçüzlerin annesi rolünü başarıyla oynayan Kaya, buna alışmış olacak ki, “Eğer çocuk yapacak olursam üç taneden az yapmak istemem.” diyor. Yaratılmış olan her şeyi büyük bir hayranlıkla izlediğini söyleyen Kaya, hayatı teslim olmak ve şükretmekle formüle ediyor: “Ben sadece dara düştüğümüz zaman Yaradan’ın adını anmaktan hoşlanmıyorum. Mutlu olduğum an, en çok şükrettiğim zamandır.”
Sabahları kahvaltıda et ve ciğer yiyen birisinin balık yerken vicdani sebeplerle balığın gözüne ot koyması tam da Binnur Kaya’lık bir iş doğrusu. Böyle düşünmemin sebebi, tamamen kendisidir. Zira çılgınlıklarına bizi alıştıran bizzat kendisi. Dış Kapının Mandalları, Çarli, Bir Demet Tiyatro, Yabancı Damat, Abuzer Kadayıf, İnşaat, Babam ve Oğlum gibi bilumum tiyatro, dizi ve sinema filmlerinden tanıdığımız Kaya, üstün komiklik performansıyla iki çenemizin birbirine değmesine müsaade etmiyor. Bir araya gelince çenemiz iyice açılmış olacak ki, üç röportajlık konuşma yaptık. Size bir tanesini sunabiliyoruz.

Sizce komik kadın mı bakımlı kadın mı daha gerçek?

İkisi de. Çünkü bir insan komik de, bakımlı da olabilir. Ama bence insanlar yataktan makyajlı kalkan kadınlar görmek istemiyor artık. Bu bir problem ve gerçek değil. Yani bakımlı olmak illaki makyaj yapmak demek değil. Saçını taramak da bakımlı olmak, temiz giyinmek de. Komik insanlar da var hayatta.

Kadın komikse bir arızası aranıyor genel olarak. Sizde bizim göremediğimiz bir arıza var mı?

Herkes kadar hasta, herkes kadar sağlıklıyım. İşimi yapıyorum sadece. Ekstra bir şeye ihtiyaç duymuyorum; çünkü aklıma gelmiyor.

Tanınmak sizi rahatsız ediyor anlaşılan. Benim bildiğim oyuncu tanınmak için oyunculuk yapmaz mı?

Evet, bu iş egoya dayalı bir iş. Oyunculukta aşılması gereken ilk kural egoyu aşağı çekebilmek. Ayrıca tanınmak gerçekten hoş bir şey değil. Ama tabii saygı ya da sevgi ile verilmiş bir selam, o selamın alınması, bunlar çok hoş şeyler. Yolda yürüyen insanların bana bakmasından rahatsız oluyorum. “Nazire hanım sizi çok beğeniyoruz” diyorlar mesela. Benim adım Nazire değil ki, bu kadar hayransınız bir zahmet edemediniz mi jeneriğe bakmaya? Böyle bir şey düşünmem çok mu yanlış?

Peki çocukken güldüren ve gülen bir çocuk muydunuz?

Ben galiba erkek olduğumu zannediyordum küçükken! Bir kız çetemiz vardı, erkeklere üstünlük taslardık. Bir de saçım kısa, sesim kalındı. Hep ‘Kız mısın, erkek mi?’ diye sorarlardı. “Erkeğim” derdim. (Gülüşmeler) Afacan Beşler kitapları vardı. Onları okuyup okuyup coşardık. Oyunla geçti ve oyunla devam ediyor.

En çok neye gülersiniz, kendinize mi?

Hafıza problemim var, o hallerime gülüyorum. Bu yüzden bazen mahcup durumlara da düşebiliyorum. Bir de durum komiği dediğimiz hallere gülüyorum.

Yapamam dediğiniz bir rol var mı?

Her rolü yapamayabilirim. Hiçbir rolü de yapamayabilirim. Gerçekten iddiam yok. Hep şunu derdim: Aman hamile kalmayayım bir dizide, doğurmayayım. (Gülüyor) Ama Yabancı Damat’ta 3 tane birden doğurdum. Bir sinema filminde hamilesin, işte doğum sancısı var deseler oynamazdım. Çünkü o rolü yapmak bana çok zor geliyor. Korkutuyor. Nasıl bir acı olduğunu, doğuranın nasıl hissettiğini canlandıramıyorum kafamda.

Yabancı Damat dizisinde üç çocuklu bir annesiniz. Herhalde bu sizin başınıza gerçekten gelse ‘Kâbusnâme yazabilirdiniz. Annenin bu kadar kutsallığı da fazla mı dedirtir insana?

(Gülüşmeler) Dizideki üçüzlerin gerçek anneleri bence müthiş, henüz çıldırmamış. Bu konudaki fikrimi yıktı o anne ve baba. O anneyi hiç ‘çocuklara bakmaktan kendime hiçbir şey yapamadım’ haliyle görmedim. Çok sabırlı. Ben o kadar sabırlı olabilir miydim bilmiyorum. Ama benden iyi bir anne olur, hakkımı yemek istemem.

Kendinizi anaç görüyorsunuz yani?

Maalesef evet. Bu zararlı; çünkü çok rahat bırakamıyorsunuz karşı tarafı. Üşüdün mü? Acıktın mı? Susadın mı? O yüzden maalesef biraz fazla anaç olabilirim. Eğer çocuk yapacak olursam, yani iyi bir baba olur da Allah izin verirse, 3 taneden az yapmak istemem. (Gülüyor)

Üç çocuk, annelik duygusunu arttırır mı köreltir mi?

Bence arttırır. Bu üçüzlerin annesinde gözlemlemeye çalıştığım bir şey aslında. Hangi birine nasıl bakacağını şaşırıyor mesela. Ki üçünden biri öksürürse öbürü de öksürüyor, biri uyursa öbürü de uyuyor.

“Deniz olmayan şehirde yaşanmaz.” Bu itirafı hiçbir Ankaralı yapamaz. Sizdeki bu deli cesareti nereden geliyor?

Denizi, yunusları çok seviyordum ve okyanus bilimci olmak istiyordum. Yürürken deniz kokusu duymak istiyor insan. Ama şimdi sorsanız günde kaç kere denizi görüyorsun? Koşturmaca içinde varlığını unuttuğum bile oluyor. Hâlbuki ben İstanbul’a tiyatro, televizyon için gelmedim. İstanbul’u sevmek ve deniz için geldim. İstanbul’a geldiğimde köprüden geçerken el salladığımı hatırlıyorum.

Şu anki eviniz deniz görüyor mu?

Hayır. Cinangir’deyim. Ama 100 yıllık, yüksek tavanlı 3 katlı bir ev. Bu sefer de bunu seviyorum.

Okyanus bilimci olunca ne olacaktı? Yüzme biliyor musunuz?

Kaptan Cousteau ile çalışmak isterdim. Yunuslarla, foklarla ilgilenmek istiyordum. Yüzme biliyorum ve yüzerken uyuyabilirim. Bir de açık denizde olma düşüncesi içimi ferahlatıyor.

Peki Van Gölü gibi kapalı bir iç denizde yüzemez misiniz?

(Gülüyor) Yani o kadar düşünmediğim sorularla karşıma çıktınız ki! Nasıl gelir aklınıza bu sorular? Yani yüzerdim herhalde, bilmiyorum.

Okyanus için şimdi oyunculuğu bırakabilir misiniz?

Tabii ki bırakırım. Yani eğer faydalı bir şeyler yapacaksam tabii ki.

Oyunculuk faydasız bir şey mi?

Hayır öncelikler var hayatta, mesela beyaz foklar için çok az bir zaman kaldı ve ben hiçbir şey yapamıyorum. Dünyanın ciğeri hastalandı, fidan dikeceğiz 1 yıl boyunca, teklifine bile bırakırım. Doğada bir kıyamet var. Ne kadar çok eziyet ediyoruz, içimizdeki merhamet ne kadar çok azalmış, bu kıyametin kendisi zaten benim için.

Dizi Antep’te geçince, aklımıza hemen mutfağı geliyor. Siz nasılsınız mutfakta, yuvalama, içli köfte yapar mısınız?

Yaparım. İçli köfteyi yeni tutturdum. Aslen Adanalıyım. Balık da çok seviyorum, ama mesela balığın gözüne bir ot koyuyorum mesela.

Neden, Adanalı bir vejetaryen misiniz yoksa?

Keşke vejetaryen olsak yani, bir yıl hiç et yemediğim oldu. Sabah kahvaltıda kebap yiyen bir insanken, tamamen vicdani sebeplerden et yemedim, çünkü yüzleri vardı.

Ama bu Allah’ın insana verdiği bir nimet, köpek yemiyoruz ki!

Yiyen var, biz yemiyoruz. Bu insan yemeye kadar gider. İnsan otla da doyurabilir karnını.

Yemeyip besleyelim mi yani canım, size katılmak mümkün değil. Bir Adanalı kalkmış ota talim edelim diyor yani...

Evet. Bir doktor demiş ki, “İnsanın en büyük trajedisidir yemek yemek”. Doğru. Bütün hastalıkların başı kolesterol.

Ama beyaz ette kolesterol yok!..

Ama vicdanen... Sadece bir yıl et yemedim, şimdi et yiyorum evet. Maalesef zevk alıyorum. Al işte insanım yani, ne diyeyim? Buna diyecek bir şeyim yok.

Hiç tanımadığınız şehirde uyanma idealiniz varmış. Bu insana nasıl etki eder, psikolojik sorunlardan başka?

(Gülüyor) Benim için bir şeyden sıkılmamak büyük bir psikolojik sorun. Yıllarca saçını kestirmeyen arkadaşlarımın nasıl sıkılmadıklarını anlamıyorum mesela. Ben onlardan sıkılıyorum. Başka bir yerde uyanma düşüncesi, yaratılmış olan her yeri görme amacıyla söylenmiş bir şey. Ömrümüz çalışmakla, fatura ödemekle geçiyor. Ama yaşamak böyle bir şey olmamalı. Çünkü bu beraberinde şükretmeyi de getiriyor. Yaradılmış olan her şey bende hayranlık uyandırıyor. Şuraya kapağı atayım, burada bir evim olsun, bir arabam olsun, hayatımı garantiye alayım demem. Bir saniye sonramızın garantisi yok ki! Her gün derim ki: “Yaşamış olan, şu an yaşayan ve yaşayacak olan her varlık için olsun bu selam.” Çünkü ben dara düştüğümüz zaman Yaradan’ın adını anmaktan hoşlanmıyorum. Mutlu olduğum an, en çok şükrettiğim zamandır. Bir dert de bilirim ki şifasıyla gelecektir. Derim ki buna da şükür. Çaresiziz. Teslim olmak ve şükretmekten başka çaremiz yok.

En çok nereyi görmek istiyorsunuz?

Norveç fiyortlarını görmek istiyorum. Orada mutlak bir sessizlik olduğunu düşünüyorum. Sadece yaradılmış olanı dinlemek...

Tefekkür yani...

Evet evet, haddim olmaz diye söylemedim. Benim oraya gidişim başka güzel şeylere vesile olacaksa, lütfen olsun.

‘Benimle ilgili olmayan şeylere burnumu sokmayı vazife bilirim’

Kaç kardeşsiniz? Annenizle ilişkiniz nasıl?

İki kız kardeşiz, bir ablam var. Ankara’da yaşıyorlar. Ailemle olan ilişkimin bir buluşma olduğunu düşünüyorum. Bir tane köpeğim var, adı Pide.

Susamlı mı?

Herkes kıymalı mı, peynirli mi diye soruyor. Susamlı mı, çok güzel, evet bol susamlı.

Ailenizle buluşma dediniz, bu bir kader mi, tesadüf mü?

Tesadüflere inanmıyorum hiç. Tesadüf denilen şeyin alın yazısı olduğunu düşünüyorum.

Anneniz ateşinizi sesinizden ölçecek kadar hassas, temizlikçi gelmeden evin tozunu alacak kadar titiz ya da çocuğu yere düşünce kaldırmayacak kadar rahat mıydı?

Rahat değildi. Yere düştüğüm zaman kulağımdan kaldırıldığımı hatırlarım yani. (Gülüşmeler) Ama insan büyüyünce anlıyor ki çaresizlikten o anki tepki, ona engel olamayışından. Temizlikçi gelmeden toz alan biriydi, ben de öyleyim maalesef. Toz almakla bitse, evi bir yıkamadığım kalıyor. Sabah 9’da gelecekse ben 6’ya kadar evi temizlemiş oluyorum. Çok yorulmasın, aman ayıp olmasın diye. Böyle hayatı zorlaştıran yanlarım var. O arıza dediklerinizden biri bu.

Simetri hastalığı da var mı?

Hayır yok. Dağınıklığı seviyorum. Dağınık ama temiz. Çok düzgün bir yeri 10 dakikada yeni taşınmışım gibi dağıtacak bir yeteneğim var. Bu da öbür arızam diyebiliriz. (Gülüyor) 10 yıldır İstanbul’dayım, 15 ev değiştirdim neredeyse. Sonra sessiz kalmayı başarıp düşündüğümde diyorum ki ‘ben bunu seviyorum’. Her yerde oturmak istiyorum.

“Babam ve Oğlum” filminde gelin Hanife rolündeki gibi hayatta da âşık olduğu bir adamı idare edecek bir kadın mısınız?

Evet öyleyim. Biraz ağır zekaya sahip biri orada kocam. Gerçek hayatta olsa aynı derecede seçer ve kollarım. Aslında ben bunun dışında hayatta çok adil biriyim. Benimle ilgili olmayan şeylere burnumu sokacak kadar.

Bundan dolayı başınıza iş açılır mı?

Açılmaz mı? Sokakta arıza görsem müdahale ederim. Allah karşılaştırmasın, bir zulüm varsa nasıl engel olabilirim kendime bilmiyorum. Bir şey yapmak için en yakınımızın ya da sizin başınıza gelmesini mi beklemek gerekiyor? Savunan adam suçluya zarar verdi diye hapse giriyor, bir sürü çoluk çocuk falan öldürmüş yaralamış adam çıkıyor. Kul hakkı nerede o zaman? Adalet nerede ?

Yabancı Damat'ta üçüzlerin annesi Nazire'yi canlandıran Binnur Kaya, çekimlerin hayatının büyük bir kısmını kapsadığını söylüyor. Setin olmadığı zamanlarda evde köpeğiyle vakit geçirdiğini belirten Kaya, en büyük idealinin bilmediği bir şehirde uyanmak olduğunu belirtiyor. Kaya sözlerini şöyle sürdürüyor: "Dizi bittikten sonra bir yerlere gitmeyi, yeni yerler keşfetmeyi istiyorum. Gemi ya da tren yolcuğu yaparak, o anın tadını çıkartmayı hedefliyorum. Eğer gidersem dönmeyebilirim."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Binnur Kaya ile Yapılan Röportajlar
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Binnur Kaya ile ilgi tum oduller
» Binnur Kaya'yi Hangi Progjler'de Gormek Istersiniz....

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: ****BİNNUR KAYA**** :: Röportajlar-
Buraya geçin: